ATATÜRK’E DİL UZATANLAR
Değerli
okurlarım, ılımlı İslam’ın siyasi yelpazede kendine yer açma stratejisi hep
Atatürk’e dil uzatmak üzerinden gerçekleşti. Çünkü Ilımlı İslam, bir Batı
projesi olduğundan, emperyalizm karşıtı bir tutunumu olan, bağımsızlıkçı bir
ideoloji olarak Atatürkçülük, bu Batı-güdümlü projenin gerçekleşmesinin
önündeki en büyük engel olarak görüldü.
Bu
durumda Atatürkçülük birkaç yöntem ile bertaraf edilmeye çalışıldı. Birinci
yöntem, Atatürk’ü Batıcı bir lidermiş gibi sunmak, onu Tanzimat’tan beri
gerçekleştirilmeye çalışılan Batıcılığın bir uzantısı olarak yorumlamaktı.
Böylelikle onun çağdaşlaşmacı yaklaşımının temel mantığını oluşturan
emperyalizm karşıtlığı göz önünden uzaklaştırılıyordu. Hedef, her yana yeniden
açılan Atatürk heykellerine bakan birinin onu tıpkı o an iktidarda olanlar
gibi, Batıcı-Batı ortağı bir lider olarak tasavvur edebilmesi idi. Ilımlı
İslam, 1980 Darbesi sonrasında ilk olarak böyle bir strateji üretmeye çalıştı.
İkinci
olarak, özellikle 1990’lar ile birlikte, Ilımlı İslam, Atatürk’ün otoriterliği
anlatısını seslendirmeye başladı. Onu demokrasi karşıtı hatta demokrasi düşmanı
bir kişilik olarak sunup, onun devrimlerini tepeden inmecilik biçiminde
tanımlayarak yeni bir yol bulmaya çalıştı. Bu eleştirileriyle demokrasi havarisi
kesilenler, Batı’nın kucağına düştüler.
Üçüncüsü,
2000’lerde Atatürkçülüğü ya da bağımsızcılığı kumpaslarla devletten temizleme
stratejisi gündeme geldi. Atatürkçüler darbeciler olarak yeniden etiketlenerek,
kurgu tanıklarla, düzmece davalarla sistemden temizlenmeye çalışıldılar.
Tüm
bunlar tutmayınca, kendi ahlaksızlıklarını gizlemek için ahlak kavramını
kullanarak bir kez daha Atatürk’e saldırdılar. Onun aile yaşamını, belli ki
yansıtma psikolojisinin etkisiyle üstelik ahlak düzleminde yalan yanlış
tezlerle sorguladılar. Ahlaksızlık yaptılar.
Değerli
okurlarım, bu karalamalar, bu itibarsızlaştırma projeleri olsa olsa Mustafa
Kemal’in ve onun değerlerinin büyüklüğünü tüm halkımıza bir kez daha gösteren
şeyler. Kimse aptal değil. Neyin ne olduğu da gün gibi ortada…
Bu
ahlaksızların tuttukları gazete köşeleri, çıktıkları televizyonlar, konuşma
yapmak üzere çağrıldıkları platformlar mutlaka dikkatle incelenmelidir. Çünkü
Atatürk’e saldırmak üzerinden gerçekte saldırılan şey bu ülkenin birliği ve
bağımsızlığıdır.
Örneğin
bu kişiler, hangi sivil toplum örgütlerine konuşmacı olarak çağrılmışlardır?
Hangi okul ve üniversitelerden davet almışlardır? Hangi siyasi partilerde
dersler vermişlerdir? Hangi belediyeler tarafından desteklenmişlerdir? Hangi
siyasetçiler bu kişilerin koruyuculuğunu üstlenmiştir?
Tüm bu soruların cevabını bulmak ve bu bağlamda yargı sürecini başlatmak aslında Türkiye’ye sokulan FETÖ fitnesine de bir darbe vurmak anlamına gelir.